14 Eylül 2023 Perşembe

bizim bir bloğumuz vardı, depresifti falan ama bizimdi.

 yine var, yine duruyor. blog depresif ama biz değiliz artık. yaşamaya çalışmaktan giyemiyoruz ki hırkayı. gülmekten yanaklarımız ağrıyor, karnımıza kramplar giriyor. mutluyuz tabi. çünkü alternatifimiz yok. hep üzüntü hep üzüntü, nereye kadar böyle? kendimi one piece'in smile meyvesini yemiş gibi hissediyorum. gülüyoruz.

gülüyoruz.

gülüyoruz.

ne yapıyormuşuz?

gülüyoruz! hip hip!

16 Kasım 2018 Cuma

bir öncekini yazdığı gecesi

birbirini tanıyan iki yabancı, yağmurun altında uzaktan uzağa, dikilmişler ve birbirlerine bakıyorlar. hiçbir şey demeden oldukları yerde geri gidişleri, bazı şeylerin habercisi. tutulamayan eller, dokunulamayan saçlar.

12 Kasım 2018 Pazartesi

sabahları mır mır

merak ediyorum, gözünü açtığında aklına gelen kişiye aşık mı olunuyor yoksa çok mu sevdiğinden dolayı öyle. o yazmasa bile, beni düşünmese de tek taraflı sevgiyle karşılık beklemeden (eh tabi sana da günaydın canııım dese fena olmaz tabii ¯\_(ツ)_/¯) yazmanın anlamı bence birazcık bu. gerçi olmayabilir de tabi. farklı bir bünyanın bireyi olduğum için gelinlik ve güveylik konusunda tezimi esra erol hocam önderliğinde yazdığım yakın arkadaşlarım tarafından biline, sana söylemiyorum çünkü sonra pelesenk oluyor diline. adım olmuş nacrugu, ben seviyorum bir nuru ama bu sevme öyle değil, düşünmesi pek duru. bana böyle maniler de yazdırabiliyor bazen. çok sevmenin sebebi bence bu fazlasını çıkartmamalı. bazen kıskandığım da oluyor e ama seven insan kıskanıyor, ben de seviyorum sevmiyorum demiyorum ki? çok seviyorum diyorum hem de. bazen de bağırıyorum seviyorum diye ama kendi içimde. ya böyle yazarken yazmak istediğim çok şey geliyor fakat yazmayı da istemiyorum sanki, bir anda bırakıp yataklara düşesim var, gözlerini göresim var, ardıma da önüme de bakasım var çünkü seni göresim var. oha ya bak yine çıktı bir şey. neyse ne. baş ağrım da var ama bu çok uykudan, göğsümde bir sızı bu da soğuktan, karnım da gurulduyor bu da açlıktan, içimde de boşluk bu da sensizlikten. haydaa, ben bu bloğu burada sonlandırayım bence yoksa seni çok seviyorum. bak.

4 Eylül 2017 Pazartesi

güzeliz işte

kilo falan aldık, veririz ama problem yok. hayat sıkıcı, ben takılıyorum eğlenmeye çalışıyorum falan. para biriktiriyorum, henüz başlamadım ama başlıycam öyle işte yaşıyoz. merak eden varsa bir iki üç

13 Mayıs 2017 Cumartesi

Keşkeler keş ediyor.

Buraya kadar yürüdüm, elbet gideceğim yer de belli. Çok değil belki yüz belki yüzelli. Çok paradan önemlisi, harcayabilecegin zaman, ortam ve manita. Neylemeli ofislerde curuyup gün yüzü gormemeyi. Özür dilerim beynim, yine kalbime söz geçiremedim. Hiç yok. İyigeceler :3

30 Nisan 2017 Pazar

Anane.

küstüm otları arasında yatmayı özledim, sıcaktan bunalıp denize atlamayı özledim, nefesimi ne kadar fazla tutacağım diye saniye tutmayı özledim. ben, yaşamayı özledim.

16 Nisan 2017 Pazar

21 Aralık 2016 Çarşamba

ALLAHIM NAPICAM

Gerçekten, kendi kendimi üzmekten başka bir işim yok şu dünyada. Sağ olsunlar, benim yapamadığım sürede siz insanlar da etkili oluyorsunuz bu can sıkıntımda. Bugün bir şey öğrendim, quarter-life crisis diye. Benim derdimin olayıymış, özgüvensizliğim değilmiş tek sorun. geçiş sürecindeki bocalamam, adapte olamayışımmış meğer. (nasıl da bir şeylerin arkasına sığınıyorum ama hemen.) bu arada hala hislerimin olduğu birisi vardı, ufak da olsa. beğendiğim birisi. nişanlanmış. birlikte takıldığımız zamanlarda benden uzaklaşıp gittiği kişiyle. nişanlanmış. mutlu olsun, gerçekten mutlu olsun. ama kıskanmamak, üzülmemek nasıl olur? yapacak bir şey yok, başkasına manita olmuş, umarım düğününe çağırmaz. çünkü neden biliyor musunuz, çağırırsa giderim. bedava pasta bedava pasta.



30 Ekim 2016 Pazar

gökyüzünü yine yaşıyoruz gri

bigbabol gibiydi sevgim, ayaklar altında büyüyordu ama empatiye olan saygım, olmaz diyordu. ederimizin üstünde bir beyan, bitsin dedik bu aşk ve bu revan. seviyordum işte... sanaldı belki ama olsun. güne aydın, geceye karanlık birlikte mutlu, birbirimize hayran yaşıyorduk. taa ki gelene, benim dışarıda bir elim var üstümde diyene...

yok yahu, o kadar dert o kadar üzüntü o kadar keder oldu ki içimde, yazasım bile gelmiyor. bu blog burada bitsin madem. not, sigaraya başladım. 

24 Ekim 2016 Pazartesi

mal gözlerin neler görüyor uğurcan

ne görsün bebek, can sıkıntısı, üzüntü, hüzün ve bilimum götlüğü görüyor. daha ne görsün??? göremediği şey ise yıldızların güzelliği, kayıyorlar belli ki. ağaçlar düşüyor üstümüze, altında kalamıyoruz ama. dilimiz uzun, aklımız hep kıza. gözlerimiz niye çok dolu?



25 Ağustos 2016 Perşembe

iyi miyiz lan? iyiyiz!

hayat galiba güzel ya. zaten bir şeyi takmazdım, şimdi hepten uğraşmaz oldum. ne hayatla, ne insanlarla. üç kuruş kazancım oluyor, yatırıyorum biraya, beş kuruş geçince biraz daha oranı artıyor alkolün. mutlu muyum derseniz, elbette değilim ama damon reyiz ne demiş, mutlu olmasak da iyi hissediyoruz. o yüzden kendimize iyi bakalım, bebekleri sevelim, kızlara selam verelim, erkekleri öpelim. (ben öpmeyeyim ama.) öyle işte, bu arada domainimi de değiştim, daha para vermeyeceğim ona. ucuz ucuz ugurcan.xyz ile takılırım, kısa. yeterli. hoş değil ama, idare eder. kendimi sevdiğim kadar sizi sevmiyorum ama yine de az değilsiniz, öpüyorum hepinizi. sağlıcakla kalın.

arkadaşınız uğurcan.

12 Nisan 2016 Salı

bu ay iyi moral bozdu

yalnız iyi bozdu. bak öyle böyle bozmadı. çok bozdu. yine yok olmalı şeyler yazmak istiyordum ama "bi' yok olamadın minaki" diyeceksiniz diye korkmuyor değilim. aslında niye korkuyorsam, siz de haklısınız. gerçi bir yerden başladım yok olmaya, yavaştan görünmezliğe adım atıyorum fark ettiyseniz. etmediniz mi? olsun, edersiniz. peki bakalım gittiğimde hatırlayacak mısınız? sanmıyorum ama inşallah hatırlarsınız. herkes hatırlanmak ister çünkü, sadece ben değil. hatırlayın, unutmayın ve asla üzmeyin insanları (özellikle de beni) olur mu? çünkü siz bizi, beni, üzünce kalbim biraz daha siliniyor, atma kuvveti bir desibel daha düşüyor, üçgenler içinde kayboluyor. üstten basık bir elipste daha fazla yaşamak istemiyor. hepsi de sizin yüzünüzden. siz siz. evet, siz. hepiniz. aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaall of yo- the people, sooo many people. they all go hand in haaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa-


4 Nisan 2016 Pazartesi

2 dakika

kısık ateşte bir süre pembeleştim, kulaklarım çok fazla kızardı. gözlerim ise yaşlandı, öldürülen soğandandı elbette. neydi ki, yılların ardından geleni ve uzaklardakinin özelliği. ben yeterince tad vermiyor muydum ki? pişmedik mi hâlâ,  halbuki bir tarafım çoktan yandı. tuttu altı, soğuk kaldı üstü. yine yenildik, yine yeniliyoruz olmuyor işte be hüsnü.

5 Şubat 2016 Cuma

çok mutsuzum.

yok olasım var. ciddi manada bir anda gidesim, her şeyi ardımda bırakasım var. bu his son birkaç yıldır içimi kemirip duruyor. bazen karşı koymasam mı diyorum, sonra değişiyorum. bipolar bir halvet yaşıyorum. kadeh kadeh kırmızı şaraplar içip, sigara tüttürmüyorum belki ama ben de oturup bakıyorum. n'oluyor, ne bitiyor?

Halbuki beynimin bir lobu, diğerine arkadaşık etse - yaşamasam bu isteksizliği. Bilmiyorum Altan, bilemiyorum...

13 Ocak 2016 Çarşamba

Devamı gelsin.

kurt adam olduğumu düşünüyorum bazen. sonra lupin geliyo aklıma. nimfadorası kurabiye olan bir carovorare.

24 Aralık 2015 Perşembe

Ağrılı başım

dertsiz aşım mıydı o söz yoksa beladan kurtulamayan bir yapı mıydı bendeki. keyifsizliğim hep tepelerde mi olacaktı da bu kenafirliğin sebebi bulunacaktı. üzülüyorum işte, ben de üzülüyorum. kıymak istiyorum bazen sonra korkuyorum. neyse ya oyun oynadım yendim bence şu an ağlamaya lûzum yok. YATIYORUM.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Rabbime Not

Millet sorunca Cleaveland, ben sorunca lololo. Yaptığın hiç hoş değil rabbim. O green carda ne hayaller ile başvurmuştum biliyor musun sen? Vergisi az eyaletimi bile seçmiş, seyyar köfteci tezgahımı sanayide Niyazi Usta'ya hazırtlamıştım. Aygazcı arkadaşımı bile bağlamıştım be! Haftada iki tüp sıfır komisyonla dolduracaktı. Ama sen ne yaptın, your entry has not been selectedı yüzüme çarptın. Bi de utanmadan kalın yazdırmışsın, altında mana falan mı arayayım ne yani? Alıp veremediğin varsa söyle bilelim!!1!!1AAAA. Bak şu an çok sinirlendim rabbim, sen beni affet. Neyse, sana çok kızdım bilesin. O kadar cumanın hatrına olsun bir şeyler yapsaydın. Şu pırıl pırıl kulunu az da olsa sevindirseydin fena mı olurdu? Bence hiç olmazdı. Gerçi bencesi yok, bencesi olsaydı Rab ben olurdum. Yerinde gözüm yok rabbim, sakın yanlış anlama ama birazcık saadeti de hor görme be bu güzel kuluna. Aman neyse, sen iyisini bilirsin rabbim. (Bugün cumaya gitmedim onun için kusura bakma, telafi edeceğim ama söz.)

yours truly, biricik kulun ben.
xoxo.

14 Nisan 2015 Salı

beni tanıdılar, siz kaçın

bu sefer başlığım bu olacak, çünkü bir arkadaşımın dediği üzere üç çöplü yedi dülger beni hiç sevmiyormuş. siyah kalemli keçe sakal ise, ukala bir yıldız savaşcısı olduğumu düşünüyor. halbuki ben, siz çilekli mentosların mamoru chan'iyim niye bir kuple de bana hislenmiyorsunuz acaba sorarım size? onları bir bırakın kenarı, söyleyeceklerimi iyi dinleyin. dinliyor musunuz, bakın söylüyorum; *Parmağını kaldırır, ağzını açar* Müüüüsssllüüüümaaaan uuuuuyuuuuma.

13 Nisan 2015 Pazartesi

Bir şey var aklımda

burada söyleyemeyeceğim bir şey, aslında söyleyesim de yok değil ama itiraf etmekten kendimi alıkoyuyorum. turuncunun en güzel renk olduğunu söylemiştim değil mi sizlere? söylememişsem söyleyeyim. ayrıca portakal da tanrıların meyvesi diye de not düşmüştüm bir yerlere, neyse. sanırım dansedendeveler biraz haklı gibi. turuncu dünyanın en güzel rengi olsa da, yeşil de en güzel ikinci rengi sanırım.

hadi bakalım, birsen tezer söylesin bu sefer benim için;

iki göz yeeeeter görmeyi bilseeeen, gönüüül sesleeenir bir duyaaabilsen, eliiim uzanııır, dookuuunaabilsen. sevsen...

13 Mart 2015 Cuma

yine yine yine yine yine

yine yine yine depresifliğin tavanlarında yaşıyorum, ellerim ters şekilde dünyaya yaslanmış gibiyim sanki. tanrı istekleri geri çevirse de sormak istediğim üç şey var; neden neden neden? cevabı aslında yok. YOK.

Karamsar düşüncelerim yine aklımı uzak diyarlara yollamakta, bilmiyorum ne yapacağım. Adam olamayacağımın korkusu her gün biraz daha fazla, artık dayanamıyor da gibiyim. Yol çok uzak değil aslında, o zaman sorularımın cevabı var mı diye sorabileceğim birileri ile de karşılaşma şansım olacak gibi. Neyse, yaşıyorum şimdilik. Uzaklaşamadım yine.

24 Aralık 2014 Çarşamba

*uzaklara dalar*

Bi sn su an rahatsiz etmezseniz beni sevinirim. O kadar elit bi durumda goruyorum ki kendimi su an resmen nefes alis verisim degisti. (Soguktan titriyorum, onun etkisi halbuki.) Olsun salata yiyip aksamin bu vakti Samsun'u izliyorum. Kulagimda kulaklik, duffy ile basladigim dinletiye R2DJ ile devam ediyorum. Su an gayet iyi hissediyorum, tabi 10 dakika sonra molamin bitecek olmasi biraz can sikmiyor degil ama olsun. Hava soguk olsa da, kapital sistem bizlere hukmetse de hayat biraz guzel gibi sanki.

3 Aralık 2014 Çarşamba

neyselerde hayatlar

yine boşladık seni blog, üzgünüm. depresifliğimi kaybetmedim, sakın korkma. sadece biraz yoğunum, iş, güç, dizi, film, kitap ve oyun derken neredeyse uykuya bile zaman bulamıyorum. girişte biraz işimden bahsedeyim ama lütfen kem gözlü, kenafirlerin okumamasını sağla bu yazımı canım blog. çünkü işim cidden kolay, giriş çıkış saatlerim harici gayet rahat bir işim var. komik vidyolar izlemeye vakit bulabiliyor, çalışırken güzel güzel müzikler dinleyebiliyorum. eh her şirkette olduğu gibi, burada da kapalı girilmeyen siteler var. girmeye çalışsam aslında girerim, inanıyorum ama işte yeniyim hemen sivrilmek, yakalanmak istemiyorum. işimi mi merak ediyosun blog, onu da hemen söyleyeyim. sahaflıktan sonra aklına gelen en entel meslek nedir? bi tahmin et bakalım. ııh o diil, hayır o da değil. mm yaklaştın ama biraz daha kökene in. eheh, hayııır tabiki o da değil. neyse söyleyeyim, makinist oldum. modern tabir ile projeksiyon görevlisi. bir sinamanın arka tarafında çalışıyorum, gelen filmleri atıyor ve halkın film izlemesini sağlıyorum. ne kadar havalı değil mi? (bence değil de). rahat demiştim ya hani, mesela şu an mesaideyim ve blog yazıyorum. arkada da alt-J çalıyor, oğuzcan ile demin mesajlaşırken önerdi bu grubu da bana. güzeller, bi dene istersen. kesin beğenirsin. o değil de, sana şeyi söylemeye geldim aslında. bugün madagaskar penguenleri'ni izlemeye bi kız geldi. kocca kız, tek başına bu filmi izlemeye gelmiş. hafta içi ilk seans. kocaman salon bomboş ve bu güzel kız gelip tek başına izliyor filmi. filmi ilk yarıya sokayım diye yukardan bi bakayım dedim, kız küt saçlı ammanın. (eh biliyorsun tabi küt ve kısa saçtan ne kadar çok hoşlandığımı. ekstra olarak siyah saçlı ve kemik çerçeveli gözlüklü!) hemen koştum salona, dedim tek misiniz salonda ay evet bile demeden kafasını salladı. o saçları birbirine nasıl karıştı bi görseniz. sonra ekledim, filmi devam ettirmemi ister misiniz? yine ses çıkarmadan yukarı aşağı yaptı kafasını. şapşal ya kesin o da beni sevdi o yüzden utandı öyle kafa salldı, ehe. sonra bi kenkem taktik vermişti olm 4sq'dan, Swarm'dan falan bak belki check-in yapmıştır demişti başka bi kız için daha öncesinde. o aklıma geldi hemen, yaptım. o da ne anında buldum kızı. fotoğrafına baktım hemen, vallaha o. bi de tshirt giymiş, üzerinde alfred hitchcock var! eh, eski stalkerlardanız ne de olsa. hemen facebook, twitter, instagram hesaplarını falan buldum baktım. kız vallahi şeker billahi şeker. bi de ortak arkadaşımız çıkmasın mı? hemen yaşını sordum arkadaşa, demez mi 88li. OHA senin anan benim için doğurmuş diye şarkı atasım geldi, o derece. tabi arkadaş hemen peşine ekledi, sanırım ama sevgilisi var. ühüh. nabim ya blog, ben de böyle işte. gidip bi şey söyleyemez, uzaktan şekerliğine tav olur sonra öğrenince yıkılırım. neyse bu da bugünkü maceram oldu. şey ama blog, yazamasam da sen beni sevmekten vazgecme olur mu, ben seni seviyorum çünkü.

bu sefer müzik paylaşmayacağım, bazı güzel şeyler de bana saklı kalsın.

NOT: Kızın adı da Melek, bana da öylesi gerek.

14 Kasım 2014 Cuma

evlilik

ekşi'ye bi entry gireyim dedim, sonra utandım vazgectim. sizinle paylaşayım, siz iki üç kişi artık kim bakıyorsa. gerçi tamamlamadan vazgectim ama olsun.

dün akşam ne oldu biliyor musun sözlük, akşamın geç saatinde tee uzaklardan misafirler geldi. hayırdır inşallah, bu saatte ne misafirliği dedim, anlamlandıramadım. herhalde o kadar uzaktan geldikleri için, geri dönmeden bize de bir uğrayalım, bir çaylarını içelim oradan sonra geri döneriz dediler. gelirken de haber vermişler, babam hemen beni kuru pasta falan almaya yolladı, oyundaydım, dur baba birazdan alırım dedim. kendisi gitmiş adam ben babamın yanına gidene kadar. montumu giyinip yanına gittiğimde annem; çıktı oğlum o, sen gelmeyince kendisi gitti dedi. iyi nabak amk iki dakika bekleyemiyor muydu acaba diye içimden geçirirken geri geldiğini duydum, yanında da misafirleri almış, karı koca. neyse şimdi çıkılmaz, ayıp olmasın deyip yanlarında biraz oturayım dedim. oturdum, genel hal hatır sorma faslı falan derken konu evliliğe geldi. asıl gelme sebeplerini açığa çıkarttılar direkt. yaş geldi, kilo da verdin, artık bir yerden başlamanın sırası falan lafları havalarda uçuşmaya başladı. babama durumu açıkladılar, şöyle iyi güzel bi kız var, böyle eli yüzü düzgün kız var falan. yaşı oldu 26, ben 24 yaşında evlendim, buck'ın yaşına geldiğimde 2 çocuğum vardı. sen hakeza öyle, oğlunun yaşındayken 3 yıllık memuriyetin vardı 27 yaşında da evlendin, geç evlendim deyip pişmanlık duymuyor muydun dedi. anneler hemen lafa girişmeye başladı, tamam iyi hoş da buck, oğlum senin var mı, olmadı onu isteriz falan. ~

10 Kasım 2014 Pazartesi

işe başlıyorum

evet işe başlıyorum, bakalım burada ne kadar dayanabileceğim. en azından pasaportumu çıkarttıktan, yeni bi bilgisayarımı aldıktan ve kredi kartı borçlarımı ödedikten sonra ayrılsam. gerçi bunun için birkaç ay çalışmam gerekecek ama bilmiyorum, yapabilecek miyim? ilk ay pasaport desek, 550 gerisi harçlık marçlık gezme ok. ikinci ay kredi kartı desek, uhm. 3. ay yeni bi bilgisayar. ee ben bi de para biriktirip ingiltere'ye göç edecektim? hmm ben burada en azından bir yıl çalışmalıyım. hadi bakalım, hayırlısı. ne kadar dayanabileceğim zaman gösterecek.


30 Ekim 2014 Perşembe

rotası şaştı


bu adamın. mutlu mu mutsuz mu bilinmezlerde, arkadaşları varla yok arasında. huyu kurusun, çok çabuk unutmakta. aslında unutmuyor ama unuttum diye kandırıyor kendini. yaptığı şeylerden utanç duymuyor ama sıkıldığı çok açık. her şeyi görüyor, görmezden gelmesi bu bokun bi parçası olmamalıyımcılığından. utanıyor, aslında terbiyesizin allahı. çok sakin ama fırtınaların habercisi. ağrısı yok, kalbi var. duyarsız birisi, çok teşekkürler. derdi çok, hiç yokmuşcasına. noktası bol, cümlesi yok. kurmuş sanki hepsini, aptalın da biri işte.


18 Ekim 2014 Cumartesi

bu gece tam bir şok

hayırların inandırıcılığı hiç kalmamışken, nasıl olur da bir insan bu kadar derinden? neden bahsediyorum farkında bile değilken sen, o ise anlamış ya en içten. kendisine kocalar kocası bir alkış, kuyruklar boyunca kucak. tabiki cezası olmayanlarından.

az.

20 Eylül 2014 Cumartesi

no çorap no cry

ya şu an tam var ya ayaklarımı hissetmiyorum. ama neden hissetmiyorum biliyor musunuz? ayağımdaki çorabı dün akşamdan beri çıkarmadım, hatta uykuya bile çoraplar ile daldım. bana vakti zamanında söylemişlerdi çorapla yatmak çok güzel diye, ben hadi lan diyip inanmamıştım. hâlâ daha inanmıyorum gerçi ya, neyse. işte deneyeyim tekrar belki alışırım demiştim. dün akşam temiz temiz çoraplarımı (şu kısa olanlar var ya, yazlık heh onlardan) giydim. normalde ayaklarımdan çıkardı kendiliğinden uyurken ama nedense bu sefer çıkmamıştı. acaba değişiyor muyum dedim kendi kendime, hadi bakalım diyip devam ettim günü geçirmeye. neyseler neysesi, şu saat oldu hâlâ ayağımda çorap ama cidden şu an ayağımı hissetmiyorum, yokmuş gibi ayağım. ay bu ne kadar rahatsız şeymiş böyle lanet olsun. biri ayaklarımı kessin alsın, bu çoraplar çıkmıyor ayağımdannnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn.

işte diyeceğim o ki, çorapla uyumak sucks.

18 Temmuz 2014 Cuma

bitap insanlığımın son zerresi

hepinize benden çay diyesim var ama kendimin çay ile arasının hiç iyi olmayışı tamamen aptallığımdan ötürüdür. aslında onun da bi hikayesi var, durun anlatayım. çocukken, kreşe gittiğim zamanlar, annem ve babam ile kahvaltı yaparken hep onlar gibi davranır, çay içmek isterdim. çok isterdim ama vermezlerdi bana çay. neymiş çocuklar çay içmezmiş. tee o zamanlardan edindim bu çay içmeme alışkanlığını. yerine su içtim, süt içtim. (tabi sütün veyahut herhangi bi süt ürünün kaymağı olmayacak, olursa kat-ti-yen ağzıma sürmem.) karadenizli oluşumdan ötürü de kime çay sevmediğimi söylesem, vurgulasam hep yadırgayarak, nasıl yaniler ile bakıyorlar. hayır abiler, hayır ablalar. deniz kıyısında yaşayıp nasıl yüzme bilmeyen insanlar varsa, karadenzide yaşayıp çay sevmeyen, balığa hayranlık duymayan insanlar da var. (BKZ: Ben) He, yüzmeyi de çok seviyor ve biliyorum. Bilmiyon mu la yüzmeyi derseniz hakaret sayarım. Neyse, yatmadan önce bi şeye bakayım demiştim buralarda, baktım ve şimdi yatıyorum. hadi, hadi öptüm hepinizi. iyi geceler, tatlı rüyalar. 


xoxo,
NA CR GU.


Not: Şu eski filmlerde oynayan arap bacıyı da hep, çok kahve içtiğinden dolayı öyle kara kara sanardım. Sanırım küçükken de çok gerizekalıymışım.

29 Haziran 2014 Pazar

Lol rüyaya gel.

Aslında bu girdiyi uykudan kalkar kalkmaz, taze taze, hepsi aklımdayken yazıcaktım ama üşendim ve sonra vazgectim. Akşamın bu saati olmuşken canım sıkıldı dur ben yazıyım bari bunu dedim ve yazıyorum. Eheh, yaşımı da başta söyliyim, 25 ve bir iki ay sonra 26 olacağım, çocuk musun lan demeyin. neyse rüyamda dershane gibi bi yerdeyim ama fight clubvari bi dershane böyle serserilik itlik kopukluk falan. sırada oturuyoruz yanımda bi eleman var. önümde de bi elaman oturuyor falan. bi tane baykuş geliyo camdan içeri, böyle alacalı bulacalı, diyorum oha oley be hogwartsdan davet mektubum geldi. so long muggle scums, I'm a wizard now heee-haww! diye nara atıyorum derken bakıyorum aşk mektubu amk. bi de yanımdaki elemana gelmiş, nasıl içerliyorum, nasıl üzülüyorum bi bilseniz. çocuğa veriyorum, al bak ben okumayayım ayıp olur, senin özelindir gardaş diyip bırakıyorum. sonra baykuş geri uçuyor, uçarken yolda arabanın altına giriyor, ezilmesin diye çıkarmaya çalışırken (arabayı geri gitsin diye uyarıyorum) kanadı eziliyor, sonra alıyorum elime, koşa koşa veteriner arıyorum. çay içen amcalar falan var oturmuşlar böyle sekmenlere, taburelere falan. diyorum; dayılar hayvan kesmeyen bi veteriner lazım nerde bulurum, şöyle parmakları ile ara sokakta bi yer gösteriyorlar. koşa koşa sokağa bi giriyorum, diagon alleydeyim amk. hayır amk diagon alley'de gittiğim yer de bildiğin köy veterineri, duvarlarda inek resimleri VETAŞ takvimi falan var. garip de bi koku sinmiş içeriye, kurumuş peynir gibi, peynir suyu gibi bi şey kokuyo işte. sonra hayvancaazı bırakıyorum ve ardından uyanıyorum. aklımda tek şey oluyor, WHAT THE FFFFF DID I JUST SEE?

ühüh, yanarım yanarım da hâlâ davetiyem gelmedi hogwarstan ona yanarım. (halbuki hufflepuffın bina sorumlusu olcaktım :( )

21 Haziran 2014 Cumartesi

BESTEST ABLA EVAH.

Ablam Ami Rinn Rongubotsutomu, kardeşi Patapat Paat'e oyun hediye etti. Ben bunu paylaşmam da ne yaparım. Tüm forlar ablama gelsin, kekekek.

TŞKRLR ABLA.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Açım!

Kahvaltı yapmadım, ara öğün diye bi avuçtan biraz az fındık yedim. Öğle yemeği vakti gelse de dolma biber ve mercimek çorbası yesem diye bakıyorum. Bulaşık desen, nasıl olsa tekrar kirleteceğim bari öğle yemeğini yiyeyim ondan sonra yıkarım diye düşünüyorum. Bence çok mantıklı, değil mi? Öyle tabi. Neyse, param da yok. Şu DHL yi arayayım da pakedim nerede kalmış haber versinler. Yapacak işlerim arasında bugün kocaman bi iş var. Yine dizi izleyip mallık yaparım heralde. Selam bu arada, nasılsınız? Çok da iyisiniz. O değilde haziran sonu kilo hedefime ulaşamayacağım gibi. Gerçi üzülmüyorum da ama yani ulaşaydım iyiydi. Aman, param yok demiş miydim? Dememişsem tekrar diyeyim param yok. Şimdi gideyim şu dizileri izleyeyim sonra öğle yemeğini yer gelirim. Bu süreçte siz de dünyanın en ucuz maliyetli klibini izleyin, güzel mi güzel şarkısını dinleyin.


5 Haziran 2014 Perşembe

Üff

onu bunu bırakın da kasım ayında hotline miami ve bioshock splicer cosplayi yapıcam ankara'da. hotline miami hep istediğimdi, bioshock'da da big daddy istiyordum ama o kostümü hem yapamam, hem taşıyamam. (aslında taşırım da, işte yapamam) o yüzden splicer olcam. ablam (emi rinn rongubotsutomu) da little sister olcak. (bi nevi gemide filmini çevircez, kendisi kaptan olcak, ben kamil kljsfads.) o diilde öf, o aslında. hadi sizi fazla bunaltmayayım, şarkınızı da koyayım gideyim.


3 Haziran 2014 Salı

thom'un fifteen blows to your head demesiyle bay ernie ford'un you load sixteen tons what do you get demesi aslında aynı şeylerdi. arada onbeşbin dokuzyüz seksenbeş fark olması kelimelerin anlamını değiştiremiyor elbette. uğraşların tümünün boşa olduğunu ve kendi içimizde çelişegeldiğimizi vurguluyan bu iki şark- lan ne entel adamım. öyle güzel girişler yaptım ki resmen kendimden utandım. eski halime dönmem lazım hemen. aslında ne gerek var, olmak istediğim gibi olsam kötü mü olur? bence gayet iyi olur ama onu da olamıyorum işte, laent. bugün o ağızlarda bıraktığımız kekremsi tad hakkında konuşacağım, üç uzay mili yakındayken sevdiğin nedir ki mesafeler dediğin. aynı evren aynı yıldız değil mi tanrı, sevsene olm kız tam delikanlı. (Oo beyler akrostiş geliyor.)

(ya da gelmiyor, utandım.)

edir bu çektiğin senin deyiver hele
lk kez mi aşık oluyosun la hergele
iseli gibi uğraşıyorsun böyle
zme kendini git çabuk söyle

ena oluyorum seni görünce
vvelsi günler aklıma geliyor sinsice
ahşan Ecevit.


28 Mayıs 2014 Çarşamba

Merhaba, ben yine çok salağım.

Bugün size, yine özgüvensiz gerizekalı bir piç olduğumu tescilleyecek bi şeyler anlatacağım. Kızın teki var, çok hoş çok tatlı ve çok güzel. her yerden takip ediyor, resmen stalkluyorum. Kıza anon anon sorular sorup kendimce utanıyorum. Neyse buradan sonra diğer kişiliğime geçip kendimin salaklığını yüzüme vuracağım. Hayır be gerizekalı uğurcan; zaten anonimsin bi daha niye utanıyorsun? hayır yani niye? Sorduğun sorular çok abes değil, hatta komikli şakalı ama sen niye utanıyorsun be salak. Kız zaten senin kim olduğunu bilmiyor, küfür etsen ne değişir? Basic manners diyip kendini avutma göt. İşte bal gibi özgüvensiz utangaç bi itsin. Kızla konuşsan ne değişecek sanki, söylesen çok hoşlandım senden desen. Hayır yani en fazla, sana ne be salak diyip engeller. (Bu arada yüz yüze konuşamayacağını zaten biliyorum, o yüzden blocklamalı mlocklamalı internet slangi kullanıyorum.) Neyse, kız güzel işte. Hazır sevgilisi de yokken dene şansını. Tam da beğendiğin kız tipi, eğlenceli komik falan, bi de siyah saçlı, oh. olm bak kaçıracaksın, benden demesi. git yazıl, yürü bi yerden. ne kaybedersin? özgüvenini? lan zaten özgüvenin yok ki daha ne kaybedeceksin. hah, ok otur orda bok varmış gibi. otur otur. bi sik yeme, anca mal mal kıyafetler alıp giyin gez. yarrak seni. senden adam olmaz, ders çalış bari kpss kazan anan da sana alsın köyden bi kız onla devam et hayatına sikik. yok arkadaş, anlamıyorum seni. hadi siktir ol git, gözüm görmesin seni.

Neyse, yine de seviyorum seni ama cidden şimdi gid lüdven, gid ve bi köşede öl.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Öff

Şuraya çok yalnızım konulu bir blog girmek, rüyamda gördüklerimi anlatmak istiyorum ama sizler okuyacaksınız diye de çok utanıyorum. :(

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Holosko artı bir miktar key.

Biraz inside joke olabilir. (Aslında değil, + holosko teklifi, bi paket malbuş teklifi gibi ama yine de bilmeyenler vardır.) Neyse, arkadaşım türk dostumuzdan, oyun ici eşya ile bir oyun satın almak istiyor ve teklifini sunuyor, teklif üzerine teklif verdikten ve karşıyı ikna edemedikten sonra böyle bi öneride bulunuyor, fakat aziz dostumuz Ömür, anlamayıp hâlâ 4 keyde diretiyor. Bak Ömür kardeş, holosko artı 4 key, iyi teklif sakın kaçırma.

24 Nisan 2014 Perşembe

may the thirteen the day that i'll get fucked

Günümü aldım, 13 mayıs testler yapılacak. Kursum var 15inde yapsak olur mu dedim, sen hele bi 13ünde gel o zaman bakarız dedi. Yani demem o ki en erken 13 mayıs en geç 15 mayıs o ameliyat masasına yatıyorum. belkide oturuyorum, bilmem. bildiğim bi şey varsa narkoz kafasını ve bayılmayı (yine hayatımda ilk kez olacak şeyler) yaşayacağım. korkmuyor değililim aslına bakarsanız ama kendimi cesaretlendiriyorum. invader zim gibi görünsem de pinky and the brain'in pinkysinden halliceyim. Neyse bu da geçicek elbette. Şarkı paylaşma yerine mi geldik şimdi, durun bakalım bi düşüneyim bu seferki ne olsun. Beep-bob-bub-bip-bob hmm buldum!

                                          Konuya binaen;
(Not: Massive Attack'ı ve bu şarkısını ne kadar çok sevsem de House M.D. den de bi o kadar nefret ederim. Gerçi nefret etmek biraz ağır kaçıyor ama şöyle diyebilirim; çok sıkıcı bulurum, heh.)

18 Nisan 2014 Cuma

Hemşireler çok güzel, doktorlar çok çirkin!

Valla lan, niyeyse hiç güzel doktorla karşılaşamadım. Tamam hoş olan doktorlarımız var ama niyeyse güzel olan doktor yok yav. Han'fendi doktorlarımızın azlığından mı yoksa hemşire kızlarımızın fazlalığından mıdır bilmem ama böyle bi kanıya vardım. Neyse, asıl konuya gelecek olursak bugün tomografi sonuclarımı aldım ve doktora gösterdim. Dedi olm hiç uzatmaya gerek yok, seni ameliyata alacağız fakat şöyle bi şey var ki bu ay çok yoğunuz, 22 sinde gel, mayıs ayı için sana tarih verelim. Olur dedim çıktım. Eh nabalım, gss borcundan müzdarip bi bünyeydik, ödeyince sonuna kadar kullanalım diye düşünüyoruz. Ama kafama koydum, o ameliyatı olacağım, er veya geç. Korka korka nereye kadar? Daha rahat nefes alacağım, konuşurken kendimden daha emin olacağım. Özgüvensizliğimi biraz olsun yeneceğim. (YALAN, Bİ BOK YİYEMEYECEĞİM.) Ha bu arada, burnumdan ameliyat olacağım. Geniz eti ve sağ taraftaki kemikte biraz yamukluk var, no big deal. (Bakmayın böyle dediğime, yavru kediler gibi korkuyorum, tırsıyorum.)

Son olarak, ziyarete beklerim. (Şaka lan, beklemem. He ama eve gelin, gelirken muz falan getirin, eh hasta ziyareti bi nevi.)


Şarkınızı da unuttum sanmayın;
Not: Robson and Jerome grubundaki Jerome (Jerome Flynn), Game of Thrones adlı diziden tanıdığımız Bronn adlı karakter. (hani şu şekil şukul cücenin yaveri, hakiki kılıç ustası, tam bi it oğlu it olan var ya, heh o.) 

6 Nisan 2014 Pazar

Dünyanın tüm kurabiyeleri, birleşin!

Kurabiye ve portakallı kek ile bir ömür geçirebileceğimi düşünüyorum. Tabi insülin direnci olan ben için, bu tam bir hayal elbette ama kurması bile zevkli, hem neden olmasın? düşünsenize dişleriniz çürüyene, saçlarınız dökülene kadar kurabiye yiyorsunuz, bol su içiyorsunuz. bazen de süt. (süt şekersiz ama, şekerli süt mü olurmuş!) ve hiçbi şey olmuyor. Neyse, böyle glükoz seviyesi hayli yüksek bi girişin ardından tandanslı, tam da benim tarzda bloğuma gelelim istiyorum. saçmalamak benim en güzel yaptığım şeylerin başında gelir, ilk üç cümleyi unutmasam hayatım çok da iyi olur fakat buna da şükür. desenize on yedi günlük yaşantımızın muamma olduğu bi galaksinin sekiz saatlik yürüme mesafesi, sen iste, herkes senin istediğin gibi olur. yalnız sana bi sır vereyim, kutupta uçamayan çokca kuş var. güzelliğinden söz etmişken, niçin bu kadar sinirlisin? eh be keyif bir hiçken sensiz, ehlinde misin. 

Rica ediyorum bana bi' ...

(Devamı yok, böyle bol kenarlı cümleler kurup tam tersine bir yaşantı sürersem, istençli direnç ve keyhusrev, peace out.)

Şu an bunu dinliyor ve sizinle paylaşmak istiyorum, geddawn onnit.

Hayata küstümcülük oynuyorum

Bi süredir insansız hava aracı olan ben, kendi halinde takılırken keyfim kaçmıştı. Canım sıkılmış, moralim bozulmuştu (FAZLASIYLA). Sonra eeh, eytere lan diyip her şeyi kapatma furyasına kapılmıştım. Nasibini alanlar sevgili markcığımın facebooku ve whatsappı sonra ekşi hesabım, sonra bi iki küçük hesap falan derken steam ve twitter hesabımdan başka bi şey kalmadı. (He bi de paticik, yalan yok işime gelen şeyleri okumayı seviyorum) sonra baktımki bu iş böyle olmayacak, bi şeyler yapayım. Kendimi şablonlama işine verdim, evet yine ama bu sefer daha yaratıcı ve daha fakir bi şekilde. minimal kalıplarımı hazırladım fakat boyalarım yok, neyse onları da tamamlayınca bu iş olur gibi. O değil, bu internete küsme olayım ne zaman sonlanacak bilmiyorum ama gidebildiği yere kadar götürmeye kararlıyım. Ha bu arada diyeti bıraktım, it gibi yedim. 3 5 kilo aldım. Pişmanım. Ama korkmayın, pazartesinden itibaren ağır bir diyet, sağlık ve yaşam standartını yükseltme maratonuna gireceğim, hem yaza şunun şurasında ne kaldı? Son olarak, Damon Albarn 7 temmuzda isviçre'de, parayı bulursam gidiyorum. Bulamayacağımdan eminim ama hayali güzel. Fakir olmanın faydaları, istediğim gibi hayal kurabiliyorum. (Tabi gerçekleşmeyecek olması olayı var ama o da başka bi hikayenin özlü sözü.) Kelimelerin yoğunlaştı bu gecenin ardından, üstüme rahatsız bi şeyler alayım çünkü üşümeye başladım, bu kadar rahatlık fazla bana. (DEĞİL.) Ya da neyse, yorganın altına gireyim, sabah da kalkar duş alırım, win win. heh sizi sevdiğimi de söyleyip bu girdiyi bitireyim, hepinizi öpüyorum. insanlığınızdan ödün vermeyin, so long pals.

Durun bi de resim koyayım da şekilli şukullu yazı olsun.

(Fotoyu da ben çektim he, ayıks.)

11 Şubat 2014 Salı

EEHEHEHEHE.

Bugün biriyle tanıştım. Hoş tam tanışmış sayılmam ama ismini öğrendim. (BU DA Bİ ŞEY) Nedense bu beni çok mutlu etti ve siz sevgili rusyadan gelen lanet dostlarım ile paylaşmak istedim. Sanırım uzun süredir yeni birileri ile tanışmıyordum, hayır olm fazlasıyla arkadaşım, dostum var onlar yetiyor gibi sığ bi bahanenin arkasına sığınacağım ama cidden öyle. Hem özgüvensiz ipne olduğumdan, (yaş geçtikce artıyor) böyle şeyler daha da zorlaşıyordu. Neyse, niye size anlatıyorsam bunu. Zaten bilmezsiniz, en köşeli benim çünkü. Şaka şaka, sizleri de seviyorum, sizlerle de tanışmak istiyorum. Hatta bu beni çok da mutlu eder/ediyor. Mesela birisi yaptığım bileklilerle ilgilenmişti nasıl mutlu olmuştum. Neyse, depresif nameler olsa da ismin blog, bugün mutluluğumu paylaşayım dedim. Hadi öptüm,

keeeeeeeeeeeeeeek.

2 Ocak 2014 Perşembe

SK|Paydayque ve noob Magnum

Yine günlerden sinirlenip dota 2'yi silmişim, Çağrı oyuna çağırıyor, hayır diyorum. Ardından geçen spontane muhabbet günümü yapıyor. lawl.












Resmin büyüğü için üzerine tıklayınız. 

1 Aralık 2013 Pazar

sizin de allah belanızı versin!

teşekkür ederim, rusyalardan teşrif edip bloğumu ziyaret ediyorsunuz ama lütfen rica ediyorum. siz etmeyin! gelmeyin, gidin! insanları, insan odukları için severim. ayrım yapmadan, herkesi severim ama lütfen bakın kavga çıkacak. GELMEYİN DİYORUM. GİRMEYİN.

sadece ruslar değil, tüm slav ırkına bu isyanım.

Sevgiler,
Dota 2'nin ruslarından bezmiş birisi.
xo.

29 Kasım 2013 Cuma

bi' süre böyle.

nacrugu.com domainini üşengeçlikten yenilememiştim. yenileyeyim diye girdiğimde renewal dönemi geçtiğini ve reactivation perioada düştüğünü gördüm. bu da demek oluyorki, nacrugu.com'u geri alırken 200$ + 10$ yıllık domain ücreti ödeyeceğim. nasıl ödeyeyim, fakir adamım ben amk. bekleyeceğiz artık. birisi iş olmadan alsak bari domainimizi geri.

Neyse, buna binaen bi' süre nacrugu.com değilde nacrugu.blogspot.com olarak devam edeceğim. Hoş, zaten kimsenin umrunda değil ama olsun, yazayım dursun.

Sevgiler,
xoxo.

1 Eylül 2013 Pazar

olm ya :')

Geçen sene Hilal'imin o diyarlardan göç ettiği günde, bu yıl Robbie Karlflod kenkemi de hakkın rahmetine teslim etmişiz. RIP bro. You'll always be remembered.
                                                                                                                                          - Matron.

6 Haziran 2013 Perşembe

Kaos istiyorum orospu çocukları.

Bir çoğunuz bunu dediğim için beni tefe tutacak ama öyle. Kaos istiyorum. Kavga olsun, polis dövelim, dayak yiyelim ama ölmeyelim! Eylem yapıyoruz, el ele çiçek böcek, başımızda papatya taclar ile ana sınıfında çokoprens değilde probis yiyelim diye veryansın etmiyoruz. Gezi parkı için direniyoruz. Direniyorduk. Artık, anlayacağınız üzere, oraları çoktan aştı durum. Aştı ki ne aştı, 3 ölümüz var 2000 üzerinde de yaralı. (tabibler odasının açıklamasından alınan bilgi) tabi gözleri yanan, polisler tarafından darp edilen, dövülenleri saymıyo-

6 Nisan 2013 Cumartesi

LAN YAA

Beyler, çok boş adamım ben ya. Geçen taa irlanda'dan tin whistle (aka bildiğin flüt) aldım. Sonra gaza gelip bi kaç şey daha ekledim sepete. Bunlardan biri paracord ip. Ip aldım. ip, evet bildiğiniz ip ama paraşüt ipi. Neymiş, ben bu ipten bi şey yaparmışım. Yaptım da, bileklik yaptım! Eşe dosta dağıtmalık bileklik yaptım, adeta askermişim gibi. (bkz: askerde sıkıntıdan anahtarlık yapmak) birinciyi kendime, ikinciyi de kendime, üçüncü anneme, dördüncü kuzene, beşinci kenkeme derken onun üzerinde bileklik yaptım. Hatta zanaatkar nasırım bile çıktı elimde! Ama baktım ip bitecek gibi değil, satayım dedim ya da anneme vereyim çamaşır ipi yapsın. Gerçi şu an için satma yanlısı pek değilim ama hediye olarak gönderirim işte (kargo sizden tabi). Alın bi iki de resim koyayım, görün ne boş adammışım. :P




aslında kolda çok daha güzel duruyor, fotoların tırt durduğuna bakmayın. :D

26 Mart 2013 Salı

Büyüdüm ben!

Büyüdüm! Evet, kocaman 24 yıllık bir öküz oldum. Ama ben büyüdüm! Elbette bazılarınız için hâla çok gencim, bazılarınız için, oha 24 yaş ne, 2 3 yıla kalmaz ölürsünüm. Fakat orta yaşlara daha gelmemiş olsam da ben büyüdüm! Bunu sürekli belirtmek istiyorum, büyüdüm! Çünkü dün psikiyatrist hâla ergenliğe girmemiş bir çocuk olduğumu söyledi. Bence bunu gıcıklığına yaptı, ona tüm hayallerimi isteklerimi anlatmadım ve o bundan rahatsız oldu. Lanet olası, sana ne benim geleceğimden! Ben çabuk öfkelenişimi kontrol etmek için gelmiştim sana. Hatta ben bile gelmek istememiştim, büyüdüm, doktorum yollamıştı sana. Sıçayım bacağına, büyüdüm ben! Görüyorsunuz, böyle şeyler yazarak, sinir yaparak aslında hiç büyümediğimi hâla 14ünde kalmış bir çocuk gibi olduğumu anlıyorsunuz. Ne fark eder? Ha 14 ha 24 ha tüm evrendeki soruların cevabı 42.

Hem küçük bir çocuk olmanın neresi kötü ki?


27 Aralık 2012 Perşembe

Bu gün burada olmamızın sebebi

yok be arkadaş, ne sebebi olsun. işsizliğimin zirvesinde, güçsüz güçsüz dolanıyorum işte. yakında buradan sizlere yemek tarifi falan vericem, vallahi yapicam. haberiniz olsun.

27 Kasım 2012 Salı

Welcome To Miami

Liseli olduğum dönemlerde elimde marker, bulduğum her duvara 'baby did you forget take your meds' 'god knows' 'what if god was one of us' 'magnum' falan yazıyordum. Günlerden bi gün sınıfta, sıramın yanına 'welcome to miami' yazdım. Eh lise öğretmenlerini bilirsiniz, sürekli sıralar arasında volta atarlar. Ve benim mekana doğru voltasını sallarken hemen yanımda, duvarda yazan bu yazıyı gören coğrafya öğretmenim; bana ömrüm boyunca içimde ukte olacak sözü söyledi. 'Niye yazdın onu oraya? Hayatın boyunca göremeyeceğin bir yeri duvara yazmanın amacı, manası nedir?' (tam cümleyi hatırlayamadım ama böyleydi işte) diye sorguya çekti bi nevi aşşağıladı. Eh, devlet okulundaydık, zengin bi muhitte de değildik ama gelecekte kimin ne olacağı hiç belli olmaz değil mi? Sırf bu öğretmenimi göt etme arzum ile gelecek planlarımda araya bi yere 'Miami'yi gör ardından welcome to miami' diye pankart kaldır diye ekledim. Ve şimdi o günün gelmesini bekliyorum.

Neyse, o gün gelene kadar siz de şu şarkı ile idare edin şimdilik;

21 Ekim 2012 Pazar

Hop geldim, zıp geldim.

Bugün günlerden pazar, yine yokum evde ulan zaar. Böyle mal girizgahları seviyorum, lütfen dövmeyin beni. Neyse, Yaklaşık 10 ayın ardından yeni bi blog yazıyorum, açıkcası ne yazacağımı da bilmiyorum fakat yihhu ben döndüm minvalinde bir şeyler olacağı aşikar. Aşikar da ne s*kim kelime ise, her söylediğimde dişim sızlıyor. Hayır aslında, kelimenin sikkoluğundan ötürü değil, benim aburcubur sevdamdan bu. Her neyse işte, ben döndüm, yine sizinleyim. (Sanki umrunuzda amk)

24 Aralık 2011 Cumartesi

yokum galiba ben.

merhaba blog. nasılsın? iyisindir umarım. beni soracak olursan hiç iyi değilim be blog. görüyorsun, daha sen sormadan ben alkol masası muhabbeti nezdinde giriş yapıyorum. niye dersen, yine yenildik be blog. vallahi yenildik, yine evet. hayat bir gol daha attı, kaderin asisti ile. halbuki ofsayttı o pozisyon be blog. görmedi hakem, çıkartmadı kırmızı ve sarı arası duygularını ortaya. yine üzdü be blog, yine üzdü. ne yapalım, çaresi yok yalnızlığın. hayat devam ediyor. hani derler ya maç doksan dakika, öyle bir şey galiba bu hayat. şu an soft atlas dinliyorum, diyor ki; 'without gravity, there is no atmosphere. without an atmosphere, there is no chance at life. and no chance at life. i don't exist' o olmadan ben var mıyım be blog. var mıyım? ya yoksam be blog, ya yoksam... sanada hep bi' şey olunca geliyorum be blog, kızmıyorsun di mi? kızıyorsanda söyle be blog, elimde bir kadeh rakı, bir dilim peynir ve bir şemsiye dolusu üzüntü ile geleyim gelecek sefere be blog. söyle be blog, söyle. sen söyle. mutlu olmak, hayata bir gol atmak bu kadar mı zor? bu kadar mı imkansız be blog. sağlık olsun ne diyelim be blog. günün biri elbet gelecek be blog. işte o zaman, o zaman göz yaşlarımızın masa örtüsünde bıraktığı izleri silebileceğiz be blog. sana da çok teşekkürler be blog, harbi adamsın. yine bırakmadın beni bir başıma, oldun yine ortağım. teşekkürler be blog, yine teşekkürler.

26 Kasım 2011 Cumartesi

bi insan

hem çok keyifli, hem çok sarhoş, hem çok mutlu, hem başı ağrır ve biraz da canı sıkkın  olur/olabilir mi? 01:55 itibarı ile öyleyim. iyi geceler efem.



*alın bu da benden mutlu ile üzgün arası  bi mesaj lem*

18 Ekim 2011 Salı

olm mutlu oluyorum lan!

ps, aslında bu resim transparan ^
oyle saçma şeyler aratıp siteme gelmişsinizki, görünce vay boyle aratınca ben mi çıkıyorum lan harbiden diyip googleda yazdığınız şekilde aratıyorum. işin kötüsü ben bulamıyorum kendimi orada amk, siz nasıl bulup geliyorsunuz? neyse neyse, gelince siz böyle, ben olmak çok mutlu. (keyword gibi yazıyorumki en saçma aramalarınız bile buraya yönlensin)

neyse neyse, buraları bi ara güncellemem lazım. medivh ve fizban hikayem rağbet görmüş. tamamdır, yenisini yazayım. next one, muradin bronzebeard vs flint fireforge! dwarfbroship!                                                                                               
                                                                                                








                                                                                                                

29 Eylül 2011 Perşembe

imkansız mı? sadece bir yılımızı alır!

Magnum: hayırlısı
Magnum: konyada mısın
renboa: evet
renboa: yeni geldim
renboa: 2 gün falan
Magnum: hea hoş gittin :D
renboa: :D
renboa: yerleşeyim artık y
Magnum: :D
Magnum: ders calıs amk :D
renboa: sürekli geziorum ak
renboa: 40 ders alcam
renboa: :D
renboa: aynen
renboa: çalışmak lazım
Magnum: ZUHAUAUHA
renboa: ak
renboa: :D
Magnum: nasıl vercen amına koyim
renboa: 3 sınıf birden okuycam
renboa: :D
Magnum: imksansızı başarıcan harbiden
renboa: uahuahauhauah
renboa: aSDUPOASOUPIDUIOPAS
Magnum: AHUAHUAUHD abi komedi ya 40 ders mi harbiden
Magnum: abartıyorsundur
renboa: aynen kanka
renboa: 36 ders
renboa: 18 18
renboa: bütün sene
Magnum: AHUAUUHAUHUHUH
Magnum: bunu not alayım bi yere
renboa: APOSDPIUAOIUSDOIIOASIDOUPIPOAS
renboa: dayı
renboa: 1 2 3 beraber okuyorum
renboa: sen naber ya
renboa: okadar zekiyim işte
renboa: uahuahuahuahau
Magnum: müthişsin kanka, sendende bu beklenirdi zaten :D
renboa: uhauhauhauahauha
renboa: aslında diyorum
renboa: seneye mi bıraksam
renboa: 1.sınıf 2.sınıf 3.sınıf 4.sınıf
renboa: komple
renboa: :D
Magnum: 4ü bi yılda
Magnum: HDKSJf
renboa: ASOUDUOIASOUIDUPOIASPOUID

3 Eylül 2011 Cumartesi

15 Temmuz 2011 Cuma

allah diyen uğurcan

şu kandil gününde sıcağın ortasında şırıl şırıl terlerken bir anda okuduğun bir şey ile gözünden damlayan yaşı nasıl açıklayabilirsin? nedir bu, kandil ile alakalı mı? hayır değil. beni tanıyanlar ne kadar allahsız bir insan olduğumu bilir -ki gayette allah'a inanırım, benim derdim peygamberlerle- yoksa sıcaklar mı? sanmıyorum. okuduğun şey olabilir mi? exactly! sebebine mi gelelim, gelmesek daha iyi. bir daha mı üzüleyim istiyorsunuz, doğaldır. ademoğlu, havvakızı topyekün insanlar acı cektirmeyi seviyor. iyilik meleği misiniz, bence değilsiniz o yuzden acımı izleyin ve görün. ya da görmeyin, oyle bir şey. kıssadan hisse, eğer sen yapmadı/yapamadıysan başkası yapar, hem de das kapital tekiyle.

nokta!

24 Haziran 2011 Cuma

Meet The Medic

valve uzun zaman sonra Meet the Medic videosunu çıkardı, buradan izleyebilirsiniz.

ayrıca tf2 haftalık bedava iken şimdi tamamen bedava. fakat önceden paralı almış kişilere premium özelliği vermiş durumdalar.

17 Mayıs 2011 Salı

all i want to

uzun zaman oldu değil mi sayın blog. üzgünüm, bu süreçte bu kadar depresif hisstmemiştim, bu yuzden olacaktırki sana gelesim yoktu. adın üstünde, sen depresif namelerin bloğusun, kötü gün dostusun bi nevi. canım cok sıkkın, halim berbat, saçlarım birbirine karışık, mutsuzum. babamdan para isteyeceğim, isteyeceğim ilk para ile bir şişe viski alacağım, evet evet doğru duydunuz viski. rakı insanı olan, rakıdan başka bir şey icmeyen ben bu sefer viski alacağım. sigara? evet sigara da içeceğim. ölesiye sarhoş olacağım, başıma ağrılar girecek ve ben bundan zevk alacağım. aslında istediğim tek şey var, gözümü açamayacak kadar sarhoş olup, sevdiğim ile delilerce sevişmek. tekrar okudum da, iki şey olmuş istediğim. cok mu görüyorsunzu bana bunu!



all i want to do is drink, get drunk, do love.


11 Mart 2011 Cuma

olm ilk defa,

okulun bilgisayar labından girip msn de chat yapıyor, video falan izliyorum. artık bunun eksikliğni hissetmiyorum. hep kıskanırdım milleti, ya okuldayım sonra konuşurum falan derlerdi. lan derdim, nasıl? internet? of olm ne zengin okul, internet bilgisayar lablar falan oh eğlence. artık bende o zengin züppeleri gibiyim! lan dur hoca bitirme dersi, az daha yazayım.


ps, yazmayın beyler okuldayım.

9 Mart 2011 Çarşamba

rüyalarımdaki sigara içen kadın.

arka sokaktan çıkıyorum, köşe başında elinde sigara ile bana bakıyor. çok hoş, çok güzel görünüyor. utanıyorum, bakmamaya çalışıyorum, durduğu köşeyi dönüp yoluma devam ediyorum fakat içim içimi yiyor "acaba arkamda mı? ne tarafa gitti? keşke bir kez daha dönüp baksam, bu güzelliği görebilsem" diyorum. sonra fark ediyorum, arkamdan geliyor, beni takip ettiğinden falan değil, gideceği yön benim gittiğim yönmüş meğer. önüme geçmesini istiyorum kendi içimde, geçse de gideceği yere kadar görsem bu güzelliği diye. sokak arasında top oynayan çocukları görüyorum, normalde bu mahalle arası maçlarında kural olan atanalırspor olayını kırıp topun peşine ben koşuyorum. "abi at diyorlar" "durun bekleyin, hanfendi geçsin atacağım" diyorum ve bekliyorlar. fırsat bu fırsat, güzel kız geçiyor topu atıyorum ve ellerim ceplerimde arkasından izlemeye yürümeye devam ediyorum. keşke diyorum, hep benim olsaydın, hiç uzaklaşmasaydın. şimdi düşünüyorum, sigara içme demiştim meğer seni düşündüğümden değil seninle çok daha uzun ömürler geçirmek isteyişimden dolayı yapmamanı istiyormuşum. şimdi ise çok farklı, evet güzellik katıyor belki ama bu sefer seni düşündüğümden söylüyorum, lütfen içme sigara. sağlığına gerçekten zararlı güzel kız.


*sen bana alkolü azalt demiştin ben senin için abarttım ve alkolü bıraktım.*

look at the stars look how they shine for you.

6 Mart 2011 Pazar

geldim yine

bu s*ktimin yerine. 2 ay 3 hafta kaldı dönmeme. askerlik gibi ak, gün sayıyorum resmen. uykusuzum ayrıca, bana tel alın!

1 Mart 2011 Salı

şöyle de güzel bi şey yapıyorum ben,

buraya tıklayarak ne yaptığımı görebilirsiniz fakat ben yine de kısa bir şekilde açıklayayım. çok sevdiğim filmlerden/dizilerden hoşuma giden sahneleri alarak ve o sahnelerde kullanılan replikleri yazarak saçma ama benim hoşuma giden bir şey yapıyorum. arada şarkılar, sözler falan da paylaşıyorum. güzel yani bence, bi bakın.

Baruter'in beyoğlusu.

28 Şubat 2011 Pazartesi

Nacrugu

eski adresiyle tekrar döndü, yakında doldurcam yine buraları kehkeh.

http://Nacrugu.com

25 Şubat 2011 Cuma

12 Ocak 2011 Çarşamba

1 Ocak 2011 Cumartesi

1/1/2k11

11:58 de tf2 nin başından kalkıp hadi bari foto çekinelim dedik ve kendimizi karın altına attık. her taraf bembeyaz ve çok güzeldi, saçma salak bir sürü foto çekindik sonra üşüdük ıslandık ve eve geldik. sonra biraz ısınıp uyuduk, sabah kalktım boğazımda bir acı, bademcikler şişmiş, burun tıkalı. yeni yılın ilk gününü böyle mi geçirecektim diye iç geçirdim falan fistan, şu an oyle bir haldeyimki. yatma isteğim yazma isteğimden kat be kat fazla.

yeni yılınız kutlu olsun dostlarım.

nacrugu malı bildirdi, 1.1.2k11

17 Aralık 2010 Cuma

çoraplarrrrrrrrrrrrr!

oldum olası çoraplarla uyuyamazdım, en soğuk havada falan bile giymezdim. garip bir his olurdu hep ayağımda, sanki kumlara basıyormuşum gibi pütür pütür, iç gıdıklayıcı, ekşimsi bir tad gibi. bir kaç kez denemiştim önceleri fakat uykunun yarısı olmadan bir şekilde ayağımdan çıkmıştı o çoraplar. sonra vazgecmiştim böyle uyumaktan, uyutmaktan. sonra bir gün oldu, bir gün artık çoraplar ile uyumaya alışmam gerektiğini öğrendim, çok istekliydim ve uyumaya çalıştım bir olmadı, iki olmadı derken üç de olmadı fakat sonunda başardım, artık bende çoraplarla uyuyabiliyordum. uyuyacaktım ama olmadı, izin verilmedi uyumama. gerek yok artık çoraplarla uyumana, parmakların donsun denildi. bende uyumadım ve parmaklarım donuyor falan filan işte.



ps, eğerki çoraplar ile uyuyabiliyorsanız, bırakın uyuyun. çıkarmaya çalışmayın, alışmayın.

14 Aralık 2010 Salı

blablablashitshitblablafuckshitbla.

yüzümde resimdeki gibi takınmam gereken aptal bir sırıtış var, bu sırıtışın yapmacık olduğunu sadece ben biliyorum, başkası değil. neden diye soracak olursanız, söylemem boşuna merak etmeyin ve sormayın.  ama ufak bir ipucu vereyim, benim beynim varmış. ve öğrendimki, kendisine hükmedemiyormuşum, kalbim hep daha baskın cıkıp onu alt ediyormuş falan

hep derdim ya, i have no brain. aslında biraz olsun varmış

8 Aralık 2010 Çarşamba

4 Aralık 2010 Cumartesi

fark ettim de,

artık sinemadan zevk almıyormuşum bu gece bunu anladım. yaklaşık dört ay önce gitmiştim en son, filmden olsa gerek o kadar eğlenmiş, o kadar mutlu olmuştum ki çocuklar gibi şendim ve hiç unutamadım o film boyunca hissettiklerimi. sanki birisi beynime, kalbime dokunuyordu o sıralar. sanki bir eli tutmuş sonsuzluğu çiziyordum üzerine. bir ömür o anki mutluluğumu hatırlayacağımdan emindim, hatırlıyorum da. o anki mutluluğum aklıma geldikce gözlerim doluyor. mutluluktan galiba ama emin de değilim, belki biraz hüzün vardır. her neyse, bu akşam ailem ile bir filme gittim, annem babam ve ben şeklinde oturuyorduk. film güzeldi, sevdiğim oyuncular vardı, konusu da vasatın üzerinde bir filmdi ama gel gör ki mutlu değildim, ilk yarısı olmadan sıkılmış, filmlerin sonunu gormeden uyumayan, yatmayan ben çıkmak istemiştim. babam zaten saatin geç, ortamın karanlık olmasından mütevellit uykuya dalmıştı bile (ah bide horlamasa ^_^). utanmasam ve uykum gelse bende uyurdum heralde. ama belirtmeliyim, benimki filmi beğenmediğimden, yada ortamın karanlığından değil. aksine çok beğenmiştim filmi, zaten karanlıkta izlenir böyle şeylerde. benim can sıkıntımın, filmden zevk almayışımın sebebi farklı sanırım. bilmiyorum nedir, ne değildir ama (umarım) gelecek sefer gittiğimde sonsuzluğu tekrar çizebileyim istiyorum.

iyi geceler sayın okuyan varsa okurlar. saat 2:09. 4 aralık 2010, gittiğimiz film ise Av Mevsimi.

3 Aralık 2010 Cuma

yalnızlık,

                                                                               http://www.piyalemadra.com/

22 Kasım 2010 Pazartesi

çok hastayım a dostlar.

Hastalıktan kırılıyorum resmen, dişetlerimde de garip bir sızı, ağrı, acı. ne yutkunabiliyor ne ağzımı açabiliyorum. halsizim, doktor lütfen..

19 Kasım 2010 Cuma

sodayı çok seviyorum

elimden düşmüyor artık, halsizlik veriyor diyorlar belli bir şişeden sonra... versin, versin dostum. soğuk soğuk içiyorum, bir yudumda boğazımdan geçiriyorum, yakıyor içimi, bağrımı, ciğerimi ama sineye çekiyorum. nasıl olsa bir süre sonra çişeyeceğim bu bağrımı yakan sodayı, sorun değil diyorum. bir yudum daha alıyorum, gözlerim yaşarıyor. ağla it oğlu it diyorum, hak ettin bunu diye de ekliyorum. bir anda içmeye çalışırsan böyle olur tabii ki, zaten soğuk bide, sinüzit var olm sende. etin ne budun ne de boyle içiyorsun. (beni tanıyan da bilir, etim de budum da fazla). her neyse, sonuçta soda içmeyi seviyorum ve içiyorum muhtemelen içmeye de devam edeceğim (inş midemi delmem). ha, umarım sonum şu soda şişesi ile intihar etmeye çalışan adama benzemez, lakin beni bu soda şişesinden kurtarıcak, hastahaneye yetiştirecek bir eşe sahip değilim.

18 Kasım 2010 Perşembe

merhaba günlük müsveddesi

bu gün 18 kasım 2010 perşembe, 18:41 bayramın 3. bilemedin 4. günü. havalar çok çabuk kararıyor, bugün onu fark ettim. saat 2 olmuştu, içimde bir huzursuzluk bir üzüntü bir keder vardı, havalardan olmalıydı. o kadar kararmıştı ki, saatin 7 8 olduğunu düşünüyordum. her defasında saate baktığımda şaşırıyor, akşama daha çok var diyordum. evet akşama daha çok vardı fakat akşam çoktan olmuştu... baktım, vakit geçmiyor günler torbalara giriyor, çıkayım bir gezeyim dedim, gezmekte ne gezmek hahayt! al arabayı çık bi' aşşağı git bi' yukarı git tamam. çok geziyorum pirim, kilometrelerce(!). neyse, yapacak bir şey bulamadım anlayacağınız üzere, gideyim bozulan kulaklığımın yerine yenisini alayım, arabaya benzin atayım, du giderken evde de anama zahmet vermeyeyim diye de bi' pizza alayım. akşam arkadaşlardan birini çağırır demleniriz diye içecek bir şeyler alayım. = 100 lira, gerisi için mastercard diycem ama benim mastercartım maalesefki(!) yok. (iyi ki yok, daha visanın borcunu kapatamıyorum!) öyle işte, hah durun bitiriyorum yazıyı zil çaldı, birileri geldi... ben gidiyorum... görüşürüz...

elektrikler gelmişti halbuki

s*ktimin elektrik kurumu.

5 Kasım 2010 Cuma

yeke yeke

ne cok konusuyorsun be hergele
kırk katır da kırk satır da sana az gele
suradan bi cay koy da getir hele
ne de olsa ben kısa konuşmayı seve

3 Kasım 2010 Çarşamba

this is what you get when you mess with us.

bilmem nedendir insanların bu vurdumduymazlığı, anlayışsızlığı ve yok etme isteği. hoş bende vurdumduymaz bir insanım, bazen anlayışsız da olabiliyorum fakat asla bir arkadaşlığı ortadan kaldırmaya çalışmıyorum. çok seviyorsun, dostum diyorsun, günlerin onlar ile geçiyor ama bir şeyler oluyor ve ayrılıyorsun. sonrasında bekliyorsun, arasınlar bi halimi hatrımı sorsunlar yada gelsinler bi yemeğimi yesinler, oturup televizyon izleyelim yada çimenlerin üzerindeki o salıncakta delicesine sallanalım. bağırsınlar, "durdur, durduuuuuuuur midemiz bulandıııııı" diye. ama öyle değilmiş o işler, şimdi görüyorum. insanlar halimi hatrımı sormaya aramadıkları gibi hayatlarından da silmişler beni, öyleki ben aradığımda dahi telefonlara bakmıyorlar. neyse, olan oluyor nacrugu büyüyor, boşveriyor bunları. daha iyi günler, daha iyi dostlar gelecek diye umut ediyor, ediyor, ediyor...


                                                                ps, bende şarkı koymak istedim bloğuma, buyrun.

29 Ekim 2010 Cuma

Steam indirimi.




28 ekim itibarı ile steamde %90 lara varan indirimler var. ne kadar süreceğinden emin değilim ama bence bu fırsatı kaçırmayın. ben mi? ben hemen nasiplendim, l4d ve l4d2 bundle pack 14$ mehehe. acele eden kazanır :P

kuzen, bak kim döndü.

         Bilgi deposu, kadim dost diye girizlemek ister idüm lakin biliyorumki klişelerden nefret ediyorsun. bu yüzden kısa ve öz yazacağım, can dostum WssN, beni çok özlediğini duydum ve hemen geldim.


ps, bu da cok mu kısa ve öz oldu yahu?

22 Ekim 2010 Cuma

28 Eylül 2010 Salı

sormuşlar nc'ye, nacrugu'yu neden seviyorsun? Demiş ki;

ona neden fincan dendigini bilmiyorum. ama nedense ona fincandan baska bir ismin uymayacagini biliyorum, onun icin dikilmis mukemmel elbise o kelime. icimde bir yerde onun fincan oldugunu biliyorum, beni evimde hissetiriyor bu duygu. baska turlusunu dusunemiyorum, onu sevmemeyi yani. fincanimin dokusunu, rengini, desenini seviyorum. onsuz yapamiyorum. daha iyi bir fincan yok benim icin. istedigi kadar kotu sanabilir kendini, kalbimi kirdigi anlar oldugu icin. ama o mukemmel bir fincan. dokusuyla, rengiyle, deseniyle benim...

8 Eylül 2010 Çarşamba

stopwarz!



buda güzel bi street art yada graffiti, siz ne derseniz. ben stop wars diyorum.

Lightsabers!



onbir tane star wars karakterinin lightsaberi, tabii ki de en karizmatik olanı darth maul'un saberi, kendisi çift taraflı olandır. bir tarafı dark side'in güçlerini barındırmakta diğer tarafı force'un. aslında teorik olarak kendisi güce dengeyi getirmiştir. neyse bu kadar bahsetmişken biraz da kendisi ile ilgili bilgi verelim, darth maul zabrak ırkına mensub çok usta bir sith apprenticedır. Darth Sidious tarafından eğitilmiştir. Darth Maul'umuz cok kolay şekilde Qui Gon Jinn'i kesmiş ama sonrasında obi-wan kenobi'nin nerd rage'ine kurban gitmiştir. Ayrıca cok usta bir lightsaber kullanıcısıdır, ben çok sevmekteyim hede hodo.

daha fazla ve ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

bu benim hanım,


diğeri de benim, ben cunku onu cibeğiyim. aynı o da benim olduğu gibi mehehe. :F

Mutfak Önlüğü



Evlendiğimizde eşime böyle bir önlük alacağım, kendime de bir darth vader maskesi.

20 Ağustos 2010 Cuma

22>

ben kocaman bir sıpa oldum, 22 yaşında dev bir eşek kafa! olsun sorun değil, yanımda o olduğu sürece onlarca 22 sene geçirebilirim.

hediyeleri görelimmms.

20 augst 2k,on.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

bir iki üç hede!

başlık bulamayışımdan anlamış olmalısınız ne kadar sıkıldığımı, yaklaşık bir haftadır evde yalın başıma oturuyorum her gün bir yerlerden sipariş verip karnımı doyuruyor şu ramazan gününün ortasında evde çırıl çıplak geziyorum, oruç da tutuyordum aslında. sonra akşamları hiç doymayacakmış gibi yediğim ve ardından yataklara düşmem sebebi ile tutmuyorum artık. belki tutarım yine annem gelince. zaten din, iman için tutmuyordum. sırf annem üzülmesin beni bu kadar dinsiz bilmesin diye, yani annem için tutuyordum. anasını da bu denli cok seven bir densizim işte. böyle cümle düzeni olmadan aklıma ne gelirse de yazıyorum bide, bide şey ne kadar de da hede hodo kullanıyorum. halbuki dahi anlamındaki de nin nasıl ayrı yazılıp yada yazılmadığını bilmiyorum. şu an elimde dev bir kadeh var, içki kadehi. ama içinde kola var, buz gibi bir kolaydı aslında bu ama şimdi değil, havalar sıcak ve yarım dakka icinde buz gibi cola oluyor abdest suyu, peki ya ugurcan vaz gecer mi, tabii ki hayır. yapıştırmış cevabı ya tutarsa?


bu kadar saçmalama bu gunluk yeter, bence de yeter. di mi benjamin, tabi tabi. lan!